Silmek İstediğinize Eminmisiniz ?

Eminseniz Lütfen Evet'e Basın.

WhatsApp: +90 552 455 13 03       Telefon: +90 552 455 13 03



BOLVADİNLİ BİR MÜDERRİS – ŞAİR – YAZAR - HATTAT: YUNUSZADE AHMED VEHBİ EFENDİ (1870-1938) Kimdir:

BOLVADİNLİ BİR MÜDERRİS – ŞAİR – YAZAR - HATTAT: YUNUSZADE

AHMED VEHBİ EFENDİ (1870-1938) Kimdir:

1 Temmuz 1871 tarihinde Bolvadin’de doğmuştur. Bolvadin’in önde gelen eşrafından Yunuszade Abdülkadir Efendi’nin oğludur. Bolvadin Medresesinde okumuş, İstanbul Fatih Medresesinden mezun olmuştur. 1894’te Şam’a gidip, Hadis ilmi üzerine ihtisas yapmıştır. Dönüşünde Bolvadin Nebi Efendi Medresesinde müderrislik yapmıştır. Sırat-ı Müstakim, Sebil-ür Reşad, Tevhit-i efkar, Hayr-ül Kelam adlı dergi ve gazetelerde yazı ve şiirleri yayınlanmıştır. Ancak kitap haline getirilmemiştir. Arapça ve Farsçanın yanı sıra Rumca da öğrenmiştir. Millî Mücadele’de önemli hizmetleri bulunan Yunuszade Ahmet Vehbi Efendi 9 Aralık 1938 tarihinde vefat etmiştir. Soyadı kanunu ile birlikte ÜNLÜ soyadını almıştır.

Tarihi itibariyle kadim kentlerden biri sayılan Bolvadin, Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Türkler tarafından fethedildikten sonra gerek Selçuklular gerekse Osmanlılar döneminde konumu itibariyle önemli kavşaklardan biri olmuştur. Bunun yanı sıra Bolvadin, yüzyıllar boyunca âlimler, düşünürler, velîler, şâirler yetiştiren müstesna coğrafyalar arasındaki yerini almıştır. Nitekim öteden beri dini hayatın canlı olarak yaşandığı Bolvadin, Osmanlı tekke ve medrese geleneğinin de kendisinde varlığını sürdürdüğü bir şehir olup içerisinde pek çok müderris ve mutasavvıf da yetiştirmiştir. Bunlardan biri ise hiç şüphesiz Yunuszade Ahmed Vehbi Efendi’dir. İlim aşkıyla daha küçük yaşlardan itibaren başta Bolvadin olmak üzere Emirdağ, Uşak, Manisa gibi beldeleri dolaşan Vehbi Efendi, sonunda payitahta vasıl olarak medrese eğitimini tamamlamak suretiyle ilmini en üst seviyeye çıkarmak için elinden geleni yapmıştır. Bununla da yetinmeyerek Mısır, Şam, Bağdat gibi beldeleri de dolaşarak İslâm âleminin muhtelif ilmî merkezlerini ziyaret ederek belirli sürelerde oralarda İslamî ilimlerde ihtisas yapmıştır. Daha sonra ise tekrar asıl doğduğu yer olan Bolvadin’e dönerek hayatının geri kalan kısmını burada tamamlamış, ölünceye kadar cami, medrese ve tekkelerde halka  dini konularda rehberlik ve önderlik yapmıştır. Öte yandan Milli mücadelede, vatan savunması için kalemiyle ve şiirleriyle halkın millî heyecan ve duygularının hep üst seviyede kalmasına gayret etmiştir. Bu yönüyle kendisine Bolvadin’in Mehmet Akif Ersoy’u lakabı oldukça denk düşmektedir.

1-HAYATI

Nesebi:

Soyu itibariyle Konya’ya uzandığı kaydedilen Ahmed Vehbi Efendi’nin ataları, 1700’lü yıllarda bugün Konya ilinin Tuzlukçu ilçesine bağlı bir mahalle olan Koraşı köyünden gelerek Bolvadin’in Bucak mahallesine yerleşmiştir. Ahmed Vehbi Efendi’nin dedesinin adı

Yunus olduğu için zamanla mensup olduğu aileye dedesine nispetle “Yunuszadeler” denmiştir. Babası da dini bilgisi olan bir kimse olup Alaca Camisinde müezzinlik yapan Hafız Abdülkadir Efendi’dir(Bayar,2004: II/ 462). Abdülkadir Efendi’nin aynı zamanda Bolvadin’in önde gelen eşrafından olduğu kaydedilmektedir(Kavas, 1984:128). Doğumu,

Ailesi ve Çocukları:

Yunuszade Ahmed Vehbi Efendi 1870 yılında Bolvadin’in Bucak mahallesinde doğmuştur (Yazıcıoğlu, 1969: 266). Ahmed Vehbi Efendi’nin nüfustaki asıl adı, “Ahmed Tayyib”tir. Vaazları ve cami derslerindeki akıcılık ve duygusallık nedeniyle Bolvadin ilim muhiti ona “Vehbi” adını vermiş, böylece Ahmed Vehbi olarak tanınır olmuştur(Görkaş, 2016: 79). Annesi Emine hanımdır. 1898 yılında Ayşedudu hanımla evlendiği, bu hanımdan 1899 yılında Abdülkadir Lebib, 1902 yılında Ali Nurettin, 1907 yılında Mehmet Celal Sani, 1910 yılında Mustafa Asım, 1912 yılında Emine, 1915 yılında Fatmatüzzehra isimli evlatlarının doğduğu belirtilmiştir.

Yunuszade Ahmed Vehbi Efendi’nin hayatına dair en doğru bilgiler kendi el yazısı ile yazdığı “Terceme-i Halim” isimli eserde yer almaktadır. Araştırmacı yazar-eğitimci Muharrem Bayar’ın kendi özel arşivinde bulunduğunu belirttiği bu risaleye ulaşmamız henüz mümkün olmamıştır.

Yetiştiği Çevre:

Hiç şüphesiz her kişinin yetişmesinde az ya da çok yaşadığı yerin bir etkisi olmaktadır. Nitekim Ahmed Vehbi Efendi’nin yetişmesinde de Bolvadin’in ilmî çevresi ve kültürel ortamı etkili olmuştur.

Özellikle medreseler, müderrisler, ilmi ve dini sohbet ortamları Ahmed Vehbi Efendi’yi besleyen en başta gelen mahfillerdir. Bu bağlamda bir görüşe göre ilk vaazını Alaca Camiinde 15 yaşında verdiği, torununun verdiği bilgiye göre ise 13 yaşında bir öğrenciyken Tahtalı Camiinde yaptığı kaydedilmiştir(Görkaş, 2016: 79). İlme ve âlimler olan ilgisi daha küçük yaşlarda ortaya çıktığı anlaşılan Yunuszade’nin hayranlık duyduğu isimlerin başında Yakupzade Medresesi müderrisi Şeyh Hacı Veli Efendi gelmektedir. O kadar ki bir gün Tahtalı Camii’nde vaaz ederken okuduğu bir şiiri ona ithaf  etmiştir(Bayar, 2014: II/463).4

Tahsili:

İlk ve orta eğitimini Bolvadin’de tamamlayan Ahmed Vehbi Efendi(Yazıcıoğlu, 1969: 266; Gündoğan, 1999: 178), bir süre sonra Emirdağ’daki halasının yanına giderek orada okumuştur(Bayar, 2014: II/462). Ancak orada ne kadar kaldığı,kimden okuduğu ve neler okuduğu konusunda yeterli malumat bulunmamaktadır. Bir süre sonra Emirdağ’dan yine okumak için Uşak ve Kırkağaç’a(Manisa) gittiği halde oralarda da ne kadar zaman bulunduğu, hangi kitapları ve hocaları takip ettiği hususu bilinememektedir. Anlaşılan odur ki, ilmî bakımdan bir arayış içerisinde olan Ahmed Vehbi Efendi, bu maksadını gerçekleştirmek için muhtelif muhitleri dolaşmıştır.

Nitekim bu hedefini tam anlamıyla yerine getirmek için daha sonra İstanbul’a giderek yüksek tahsilini Musamcızade Ali ve Ahmet Efendilerle birlikte(Yazıcıoğlu, 1969: 266) Fatih dersiâmlarından meşhur muhakkik ulemadan sayılan Hafız Şakir Efendi’den yaparak 28 Safer 1313’de (1895) icazetini almıştır. Yine bu çerçevede ilmini en üst seviyeye çıkarmak ve “hadis” ilminde derinleşmek için Şam’a giderek ihtisas yaptığı(Kavas, 1984: 129),yine bir süre Bağdat’a gittiği(Bayar, 2014: II/462), önde gelen hocalardan İslami ilimler okuduğu kaydedilmiştir. Kimi kaynaklarda ise ilim öğrenmek için Şam ve Bağdat’ın yanı sıra Mısır’a da gittiği kaydedilmektedir (Yazıcıoğlu, 1969: 266).

Bolvadin’e Dönüşü ve Yaptığı Vazifeler İlim öğrenmek arzusuyla Emirdağ, Uşak, Manisa, İstanbul, Şam, Bağdat ve Mısır gibi şehirlerde eğitim gören Ahmed Vehbi Efendi, en sonunda 1322/1905 yılında doğduğu yer olan Bolvadin’e dönerek Bolvadin Mecidiye Medresesinde müderris olarak görevlendirilmiştir(Yazıcıoğlu, 1969: 266; Bayar, 2014:II/463). Kimi kaynaklarda da Bolvadin Nebi Efendi Medresesi’nde müderris olarak görev yaptığı, yine daha başka kaynaklarda ise yıllarca Alaca Camiinde vaizlik ve müderrislik yaptığı nakledilmiştir(Gündoğan, 1999: 178). Bütün görev yaptığı yerlerde pek çok öğrenci yetiştirdiği gibi muhtelif camilerde dersler de vererek halkın dini bakımdan bilinçlenmesine katkıda bulunmuştur. Yukarıda verilen bu bilgileri bir bütün olarak değerlendirdiğimizde aslında onun muhtelif zamanlarda Bolvadin’deki medrese ve camilerde müderrislik ve vaizlik görevlerini birlikte yürüttüğünü söyleyebiliriz. Öte yandan Bolvadin’de mutad olarak yapılan Sahih-i Buharı hatimlerine katılıp bazı cüzleri okuttuğuna dair bilgiler de mevcuttur.

Nitekim kendisinin dönemin Diyanet işleri Başkanı olan Ahmet Hamdi Akseki’ye yazdığı bir mektupta(Görkaş, 2016: 79) uhdesindeki ‘Buhari dersi’nin devamını talep etmesi bu hususu teyid etmektedir. Yine Yunuszade’nin, Bolvadin’in önde gelen müderrisleri olan Yörükzade ve Kantarzade ile birlikte “Bolvadin Medaris-i İlmiye”sinde de müderrislik yaptığı verilen bilgiler arasında yer almaktadır(Görkaş, 2016: 79).

Etkili Hitabeti:

Ahmed Vehbi Efendi’nin hitabetiyle de dikkatleri üzerinde topladığı bilinmektedir. Vaazlarını çoğunlukla Çarşı Camiinde yaptığı belirtilen Vehbi Efendi’yi dinleyen kimselerin hitabetinin etkisinden kurtulamadığı, vaazlarını yaptığı camilerin genellikle dolduğu aktarılmıştır. Vaazlarını dinleyenler, aradan uzun zaman geçmesine rağmen vaazlarını unutamadıklarını belirtmişlerdir(Bayar, 2014: II/463). Onun vaazını hayranlıkla dinleyenler arasında dönemin müftüsü Osman Hulusi Efendi,müderrislerden Hacı Veli Efendi, Melekzade Abdullah Efendi,belediye başkanı Ethem Efendi’nin de olduğu aktarılmıştır. Hatta müftü efendi bu vaazdan o kadar etkilenmiştir ki Ahmet Efendi’ye bizzat kendisi “Vehbi” lakabını vermiş, bu tarihten sonra da adı “Ahmet Vehbi” olarak anılır olmuştur(Bayar, 2014:II/463).

İlmi Yönü:

Sağlam bir medrese eğitiminden geçtiği anlaşılan ve kuvvetli bir ilmî altyapıya sahip olduğu anlaşılan Yunuszade Ahmet Vehbi’nin, Arapça ve Farsça’ya çok hâkim olduğu, yanı sıra Rumca da bildiği ve bu yüzden İncil bilgisinin de var olduğu aktarılmaktadır. Ama onun en bariz yönü müderrisliği, fakihliği  ve şairliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira yazdıklarının

muhtevasına bakıldığında fıkhî birikiminin yanı sıra şiir yeteneğinin üst seviyede olduğunu görmemiz mümkündür.

Şairliği:

Ahmet Vehbi Efendi’nin bir din âlimi olmasının yanı sıra edebiyata ve özellikle şiire oldukça düşkün olduğu gözlenmektedir. Gerek dini gerekse diğer konularda olsun düşünce ve duygularını şiirle ifade edecek kadar şiire hakim bir seviyededir. Divan Edebiyatı’nın neredeyse bütün inceliklerine haiz olduğu anlaşılan Vehbi Efendi, bu yüzden Divan şiirinin

çoğu özelliğini şiirlerinde kullanmış, şiirlerini divan edebiyatı nazım şekilleriyle yazmıştır.

Şiirleri arasında münacat, naat, kaside, gazel ve murabbalar çoğunluktadır. Şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanmıştır. Arapça ve Farsçaya üst derecede hakim olduğundan şiir dili ağır ve sanatlıdır(Bayar, 2014: II/464). Bunu yıkılan medresesine ağıt mahiyetinde yazdığı şu şiirde görmemiz mümkündür(Görkaş, 2016: 84): Şiirlerinde doğal olarak dini ve millî temalara ağırlık veren Ahmet Vehbi Efendi, tıpkı Mehmet Akif Ersoy’u andırır şekilde kimi dizelerinde özellikle Kur’ân âyetlerine de yer vermektedir.Örneğin, dönemin Diyanet işleri Başkanı olan Ahmet Hamdi Akseki’ye yazdığı mektubun(Görkaş, 2016: 81) giriş kısmında yer verdiği dizelerde Kur’ân’a atıf yapması onun Kur’ân’a olan hürmetini ve düşünce dünyasındaki yerini göstermesi açısından manidardır

Ahi-i a’zam veliyyü’n-ni’amim Ahmed Hamdi Efendim Huzur-ı Âlilerine Gönderdim ben tehayayı sana murgan ile Şimdi gönderdim selamı Hazreti Kur’ân ile Yine bir başka örnek de, Milli mücadelede Bolvadin’i ziyaret eden ve kendisinin destek verdiği Asteğmen (mülazim-i sani) Halil Nuri Yurdakul’a yazdığı şiiridir(Kutay: 124). Bu şiirin çoğu dizesinde Kur’ân âyetlerinden ilham aldığı açıkça görülmektedir. Bu özelliğiyle ‘Bir Kur’ân Şairi’ olarak nitelendirilen Mehmet Âkif’le olan benzerliğe bilhassa dikkat çekmemiz gerekir:

Hak neler halk eylemiştir, sanat-ı yaradâne5 bak

Asuman-u necm mühr-i ziya-i efşâne bak6

Tanrı bu eflak ve arzı yoktan inşa eyledi7

Çeşm-i em’ânın diküb şu hilkat-i ekvâne bak8

Gökleri Mevla müzeyyen kıldı yıldızlar ile9

Yerleri insanlara tezyin eyleyen Sübhâna bak10

Ahsen surette ibda’ etti insanı Hüda11

Bulmak istersen Hüdayı suret-i insana bak

Seyr ederdim daima iklim-i hüsn-i ashabını

Gönlünü açmak dilersen tal’at-ı hubâna bak

 

5 Neml sûresi 27/88.

6 Rum sûresi 30/22 vd.

7 En’âm sûresi 6/1; Yasin sûresi 81/1;

8 En’âm sûresi 6/46; Ğaşiye sûresi 88/17-20; Rum sûresi 30/50 vd.

9 Hicr sûresi 15/16; Saffat sûresi 37/6; Mülk sûresi 67/5.

10 Kehf sûresi 18/7.

11 Tin sûresi 95/4.

Yukarıdaki dizelerde de gördüğümüz gibi neredeyse her bir mısrada mutlaka bir âyetle iktibas vardır. Bu da onun çok yüksek bir Kur’an kültürüne sahip olduğunu ve yazdığı şiirlerde bunu ustaca kullanma maharetini taşıdığını ortaya koymakta,diğer taraftan hayata ve olaylara Kur’ân penceresinden bakmayı öncelediği anlaşılmaktadır.

Buradan hareketle Yunuszade’nin gerek yangında yok olan şiirlerinde gerekse daha gün yüzüne çıkmayı bekleyen pek çok şiirinde benzer durumların olduğunu söyleyebiliriz. Şiirlerinin büyük bir kısmının 1928 yılında büyük Bolvadin yangınında evlerinin yanmasıyla yok olduğu kaydedilen Vehbi Efendi’nin hatırlayabildiklerini ise daha sonra bir defterde topladığı belirtilmiştir. Şiirlerinden bazıları i Cerîde-i Sûfiyye, Hayru’l-Kelam ve İtisam gibi dergilerde de yayınlanmıştır.

Mezarı Taşındaki Şiiri (Naat):

Derdimin dermanı sensin Ya Muhammed Mustafa!.
Canımın cananı sensin Ya Muhammed Mustafa!


Ravza-i ulyanı takbil etmeyi özler gönül
Ruhumun sultanı sensin Ya Muhammed Mustafa!

 

Müşkilatı def ' için senden şefaat beklerim
Tanrının ihsanı sensin Ya Muhammed Mustafa!

 

Güç gelir mü'minlerin çektikleri ahzan sana
Birr ü şefkat kânı sensin Ya Muhammed Mustafa!

 

İltica eyler sana Vehbi belayı keşf için
Rehber-i irfanı sensin Ya Muhammed Mustafa!

 

Mazhar-ı Vahy-i Hüdasın Ya Muhammed Mustafa!
Şefii ruz-i cezasın Ya Muhammed Mustafa!


Tabdar etti cihanı vech-i rahşamn senin,
Pertev efşan mehlikasm Ya Muhammed Mustafa,

 
Firkatinle derd-mendim, çare-saz ol derdime,
Hastegâne sen şifasın Ya Muhammed Mustafa!

 

Hüzn-ü derdim defi çin, ben namını yad eylerim,
Dâfi-i derd ü belâsın Ya Muhammed Mustafa!

 

Çekmemiştir bir peygamber çektiğin mihnetleri,
Sâbir-i cevr ü cefasın Ya Muhammed Mustafa!

 

Mescid-i Aksâda Peygamberlere oldun imam

Mukteda-yı enbiyasın Ya Muhammed Mustafa!
 

Eylesen biçare Vehbiye şefaat çok mudur?
Müznibine mültecasın Ya Muhammed Mustafa!

 

Yazılış Tar. 29 Cemaze’l-ûla Hic. 1344

Yunuszade Ahmed Vehbî

 

8 Yazılış tarihi: 15 Kanun-u Evvel 1341 Miladi: 15 Aralık 1925, Salı Hicri: 29 Cemaziye'l-Evvel 1344

Millî Mücadeledeki Rolü:

Kaynaklardan öğrendiğimize göre Ahmed Vehbi Efendi, ülkenin yüz yüze kaldığı o zor yıllarda, Milli Mücadele yıllarında Bolvadin’de halkın teşkilatlanması ve düşmana karşı direnmesi için elinden gelen gayreti göstermiştir (Gündoğan, 1999: 178). Nitekim dönemin Niğde milletvekili emekli albay Halil Nuri Yurdakul, Milli Mücadelede halkı örgütlemek, Milli Mücadele ruhunu ayakta tutmak,halktaki ümitsizliği yenebilmek, gönülleri harekete geçirmek için ilk mehter takımını kurmuş, Müdafaa-i Hukuk Teşkilatının teşkilatlanması ve kuvvetlenmesi maksadıyla bir çok yeri gezerken Bolvadin’e de gelmiştir. Burada Yunuszade Ahmet Vehbi’ye dair gözlemlerini bizzat kendisi şöyle aktarmaktadır:

“…Çevrede nüfuzu büyük olan müderris Yunuszade Vehbi Efendiye müracaat ettim. Yardımını rica ettim. Emeklerimi dinledi.Sonra bana dedi ki:-Oğlum… Sana düşüncelerimi ve tezkiyemi nazmen izhar edeceğim. Onu teksir ederiz. Hepsinin altını imzalayacağım.İcap ederse namaz seccademi heybeme kor, seninle yola düşer, son nefesimi gazâların bu en ulvîsinde, irşad yolunda veririm…(Kutay: 127-128)

Şiirleri:

Bilinen bir gerçektir ki, Yunuszade Ahmet Vehbi Efendi’nin en mahir olduğu alan 'Fıkıh' sahasıdır. Ancak tabii ki bu sahayla kendisini sınırlamamıştır. Bunun yanında şiir, edebiyat, tasavvuf, Arap dili ve kıraat onun ilgilendiği ve söz söylediği sahaların başında gelmektedir.

Muhtelif dergilerdeki yazılarına daha yakından nazar ettiğimizde, Sırât-ı Müstakîm’deki yazıları daha ilmî ve derinlikli yazılar olarak karşımıza çıkarken buna karşılık diğer dergilerdeki yazıları daha çok şiirlerden oluşmaktadır. Sırât-ı Müstakîm’de yer alan ru’yet-i hilal, sükkan-ı sema ve içtihada dair yazıları Yunuszade’nin klasik usul bilgisini ve onları kullanma gücünü ve keyfiyetini açıkça göstermektedir. Öte yandan yazılarında görüşlerini temellendirirken yer yer modern ilmin verilerine başvurduğu gibi ehl-i kitabın verilerine de dikkat çekmektedir.

Şiirlerinin ana temalarını dini, milli ve vatani unsurlar teşkil etmiştir. Öte yandan detaylı ve hatta çetrefilli denecek fıkhî ve ictihadi konuları dahi şiir diliyle ifade etmesi onun şiirde ne

kadar hünerli olduğunun bir başka göstergesidir. Ayrıca şunu da not etmeliyiz ki yazı ve şiirlerinin neredeyse tamamı müderris olmasının bir zorunluluğu olsa gerek, daha çok cedelci ve polemikçi bir üslupla kaleme alınmıştır. Buna rağmen bütün bunlarda Vehbi Efendi’nin ilmi birikimini ve dolgunluğunu hissetmemek mümkün değildir.

Çalışmamızda yer verdiğimiz yazı ve şiirlerinin genelini göz önüne getirdiğimizde Yunuszade’nin mücadeleci ve bir ehl-i sünnet savunucusu olduğu hemen göze çarpmaktadır. Hatta ehli sünnete muhalif görüşü savunan klasik alimlere ve muasır insanlara karşı tutumunda sertlik taşıyan tavrı son derece dikkat çekmektedir. Katı bir taraf olması ve savunmacı bir kimliği göstermesi sebebiyle yazı ve şiirleri bazen slagonik ve polemik bir havaya bürünmektedir.

Müderris olarak görev aldıktan sonra Bolvadin’den dışarı çıktığını tespit edemediğimiz Yunuszade, buna rağmen dönemin tartışmalarını ilgiyle takip eden, kalemiyle ve bilgisiyle bu tartışmalara bizzat dahil olan bir âlim ve müderris portresi çizmektedir. Yaşadığı mekan itibariyle merkezden uzak olmasına ve savaş şartları ülkeyi kasıp kavurmasına rağmen ilmî ve dini görevlerini layıkıyla yapmaktan geri durmamıştır.

Vefatı:

Torununun naklettiği bilgiye göre Yunuszade, 20 Kasım 1938’de, Çarşı Camiinde Kadir Gecesi vaaz yaptıktan sonra eve dönünce rahatsızlanmış ve üç gün sonra, yani Ramazan

Bayramının birinci günü vefat etmiştir(Görkaş, 2016: 80). Kabri Eski Mezarlık olarak da bilinen Bolvadin ilçe kabristanlığında bulunmaktadır. Allahtan Rahmet Dileriz.

Kaynak:1- Bolvadin Araştırmaları: Ercan ŞEN: Doç. Dr. Afyon Kocatepe Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi.

Kaynak 2- Prof Dr. Zübeyir Ünlü (Naat)

Bol-Dav Bolvadinliler Dayanışma Vakfı Olarak Bolvadinli, tesirleri Bolvadin’i aşmış böylesi değerlerimizi yeni yetişen nesillere aktarmamız, onların hayatlarını ve kişiliklerinden ilham alarak manevi ve ilmi yönümüzü güçlendirmek ve katkı sağlamamızdır. Yunuszade Ahmet Vehbi Efendinin de isminin Bolvadin’de bir caddeye veya bulvara verilmesininde uygun olacağı kanaatindeyiz.

BOL-DAV BOLVADİNLİLER DAYANIŞMA VAKFI

Bolvadinli Yunuszade Ahmet Vehbi

Paylaş